25 Ağustos 2019 Pazar

Özel Teknelerde Çalışanların Vergilendirilmesi


2019 yazında özel tekneler ve yatlar ülkemizin magazin gündemini oldukça meşgul etti. Dünyanın en zengin iş insanı ünvanını elinde bulunduran Amazon’un sahibi Jeff Bezos’un Ege ve Akdeniz koylarında süper lüks yatıyla gezmesi, ünlülerin güneşlenirken paparazzilerden kaçmak için özel tekneleri tercih etmesi ve magazin basınının ünlüleri fotoğraflamaya çalışırken karıştıkları tekne kazaları sıklıkla gündeme geldi.

Belki siz de tatilinizi yaparken ya da internette gezerken bu özel teknelerin (tabii ki boyutları bütçeye göre değişkenlik gösterebilir) günlük veya haftalık gezi ilanlarını görmüşsünüzdür. Peki bu özel teknelerde (yazımın geri kalanında tekne, yat, hız motoru vb. için bu tabiri kullanacağım) çalışanların vergilendirilmesi nasıl oluyor diye hiç düşündünüz mü?




Özel teknelerle yapılan turizm Türkiye açısından son yıllarda giderek önemli bir turizm potansiyeli haline geldi. Özellikle yabancı özel tekne sahipleri yaz turizmi açısından Türk sahillerini tercih etmekte ve bu teknelerde yerli veya yabancı uyruklu kaptan istihdam etmektedir.

Özel tekne işletmeciliği ticarî bir faaliyettir. Bu nedenle ticarî faaliyet ile iştigal eden kişilerin gerçek usulde gelir vergisi mükellefiyeti tesis ettirmesi ve elde ettiği kazançlardan ötürü yıllık gelir vergisi beyannamesi vermesi gerekmektedir.

Özel teknelerde kaptan olarak çalışan kişilerin elde ettiği gelir Gelir Vergisi Kanunu (G.V.K.) uygulamasına göre ücret geliridir. Bu nedenle bu kişilerin elde ettikleri gelirlerin G.V.K. hükümlerine göre ücret gelirlerinin vergilendirilmesi esaslarına göre vergilendirilmesi gerekmektedir.

Türkiye'de özel tekne ile tatil yapan yabancı uyruklu işverenlerin yanında kaptan olarak çalışan kişilerin ücretleri G.V.K.'nın 94'üncü maddesine göre tevkifata tâbi değildir. Çünkü bu kişilerin Türkiye'de vergi mükellefiyeti yoktur. Dolayısıyla bu kişiler yaptıkları ödemeler üzerinden G.V.K.'nın 94'üncü maddesine göre tevkifat yapmak zorunda değildir.

Bu kapsamda olmak üzere Türkiye'de vergi mükellefiyeti bulunmayan özel tekne sahiplerinin yanlarında kaptan olarak çalıştırdığı kişilerin elde ettiği ücret gelirini doğrudan doğruya yabancı memlekette mukim bir işverenden alması durumunda bu ücret gelirleri tevkifata tâbi değildir. Bundan dolayı özel teknede kaptan olarak çalışan kişilerin elde ettiği ücret gelirinin gerçek usulde vergiye tâbi tutulması ve ücret gelirinin yıllık beyan esasına göre beyan edilmesi ve buna göre elde edilen ücret gelirinin gelir vergisine tâbi tutulması gerekmektedir.

Bu konuda Gelir İdaresi Başkanlığı İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilmiş olan 13.03.2012 tarih ve B.07.1.GİB.4.34.16.01-GVK 61-1022 sayılı muktezası mevcuttur:

"İlgide kayıtlı özelge talep formunda, (…) ait özel teknede 01/01/2012 tarihi itibarıyla kaptan olarak çalışmaya başladığınız ve 11/01/2012 tarihinde (…) Vergi Dairesi Müdürlüğüne (…) vergi kimlik numarası ile diğer ücretli olarak mükellefiyet tesis edilmesi için başvurduğunuz belirtilerek, söz konusu özel teknede kaptan olarak çalışmanız karşılığı alınan ücretin vergilendirilmesi hususunda bilgi talep edildiği anlaşılmakta olup, konu hakkında Başkanlığımız görüşleri aşağıda açıklanmıştır. …

Yukarıda yer alan hükümler uyarınca, özel teknede kaptan olarak çalışılması mukabilinde elde edilen ücretin gerçek usulde vergilendirilmesi gerekmekte olup, 'işverenin Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinde sayılan kişi, kurum ve kuruluşlardan olmaması nedeniyle' tevkif suretiyle vergilendirilmemiş ücret gelirinizin yıllık gelir vergisi beyannamesi ile beyan edilmesi gerekmektedir."

Özelgede de belirtildiği üzere, özel tekne işletmecisi kişi G.V.K.'nın 94'üncü maddesinin birinci fıkrasında sayılan kişi, kurum ve kuruluşlardan olmaması durumunda teknede kaptan olarak çalışan kişilere yaptığı ödemeler üzerinden gelir vergisi tevkifatı yapılması söz konusu değildir. Bu durumda özel teknede kaptan olarak çalışan kişi ücretini yabancı bir memleketteki işverenden doğrudan doğruya aldığı için bu ücretin G.V.K.'nın 95'inci maddesine göre yıllık beyanname ile beyan edilmek suretiyle vergilendirilmesi gerekmektedir.

Elde edilen ücret gelirlerinde ödemeyi yapan kişilerin G.V.K.'nın 94'üncü maddesinde sayılan kişilerden olması durumunda tevkifat yapılacaktır. Tevkif suretiyle vergilendirilmiş olan ücret gelirleri için G.V.K.'nın 86'ncı maddesinin (2) numaralı fıkrası hükmü uyarınca yıllık beyanname verilmesine gerek yoktur.

Tam mükellefiyette olduğu gibi dar mükellefiyette de özel teknelerde kaptan olarak çalışan yerli veya yabancı uyruklu kişilerin gelirini yabancı bir memleketteki işverenden doğrudan doğruya alması durumunda ücret geliri G.V.K.'nın 95'inci maddesine göre yıllık beyan esasına göre vergilendirilecektir.

Ancak dar mükellefiyet rejiminde Türkiye'de elde edilen ücret gelirlerinin tevkif esasına veya yıllık beyan esasına göre vergilendirilebilmesi için ödeme yapılan kaptanın mukim olduğu ülke ile Türkiye arasında bir vergi anlaşması varsa öncelikle anlaşma hükümlerine göre ücret ödemeleri üzerinden Türkiye'nin vergi alma yetkisine sahip olup olmadığı araştırılmalıdır.


14 Ağustos 2019 Çarşamba

Kişisel Verilerin Korunması Hukuku Kapsamında Mali Bilgilerin İşlenmesi


Kişisel verilerin işlenme şartlarının, bireylerin aydınlatılmasının, bu alanı denetleyecek ve düzenleyecek bir otoritenin oluşturulmasının, veri güvenliğine ilişkin temel ilkelerin düzenlendiği 6698 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (KVKK) 07 Nisan 2016 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.



Kişisel veri, “kimliği belirli veya belirlenebilir gerçek kişiye ilişkin her türlü doğrudan veya dolaylı bilgi” olarak tanımlanmaktadır. Kişisel veri, gerçek kişiye ilişkin olup tüzel kişilere ilişkin veriler kişisel veri tanımı dışındadır. Bu bağlamda kişinin kimlik, iletişim, lokasyon, özlük, hukuki işlem, müşteri işlem, fiziksel mekan güvenliği, işlem güvenliği, risk yönetimi, finans, mesleki deneyim, pazarlama, görsel ve işitsel kayıtlar, ırk ve etnik köken, siyasi düşünce bilgileri, felsefi inanç, din, mezhep ve diğer inançlar, kılık ve kıyafet, dernek üyeliği, vakıf üyeliği, sendika üyeliği, sağlık bilgileri, ceza mahkumiyeti ve güvenlik tedbirleri, biyometrik veri, genetik veriler yanında mali bilgileri de (vergi kimlik no, vergi ödeme tutarları, asgari geçim indirimi, malvarlığı bilgileri, sendikalılık bilgisi, vergi suçu kayıtları vb) kişisel veri olup bu kapsamdaki bilgiler kimlik, finans, özlük ve ceza mahkumiyeti ve güvenlik tedbirleri gibi veri kategorileri içerisinde yer alabilmektedir.

Kişisel verilerin işlenmesi ise “kişisel verilerin tamamen veya kısmen otomatik olan ya da herhangi bir veri kayıt sisteminin parçası olmak kaydıyla otomatik olmayan yollarla elde edilmesi, kaydedilmesi, depolanması, muhafaza edilmesi, değiştirilmesi, yeniden düzenlenmesi, açıklanması, aktarılması, devralınması, elde edilebilir hâle getirilmesi, sınıflandırılması ya da kullanılmasının engellenmesi gibi veriler üzerinde gerçekleştirilen her türlü işlem” olarak son derece geniş kapsamlı olarak tanımlanmıştır.

KVKK’nin yürürlüğe girmesi ile birlikte Vergi İdaresinin elde ettiği mali bilgilerin toplanması, uluslararası bilgi değişimi dahil aktarılması, saklanması ve imha edilmesi önemli konulardan biri haline gelmiştir.

Mali bilgiler, ekonomik ve sosyal hayat içerisinde gerek özel kuruluşlar (gerçek ve tüzel kişiler) gerekse kamu tüzel kişileri tarafından işlenip aktarılabilmektedir.

Mali bilgilerin özel kurum ve kuruluşlar tarafından işlenmesi

Özel kuruluşların (gerçek ve tüzel kişiler) kişisel verileri işlemesi ve aktarması, VUK’un “bilgi verme” başlıklı 148. maddesi, Gelir Vergisi Kanunu’nun “Asgari geçim indirimi” başlıklı 32. maddesi, “vergi tevkifatı” başlıklı 94. maddesi, “engellilik indirimi” başlıklı 31. maddesi veya vergi veya SGK teşviklerinden yararlanma gibi kapsamda işlenmekte ve aktarılmaktadır.

Veri sorumlusunun, “kanunlarda açıkça öngörülmesi”, “hukuki yükümlülüğün yerine getirebilmesi için zorunlu olması” veya “bir hakkın tesisi, kullanılması veya korunması için veri işlemenin zorunlu olması” hallerinde kişisel veri işlemesi ve aktarması, Kanun’un 5., 6. ve 7. maddeleri kapsamında yasal işleme/aktarma şartlarından (hukuka uygunluk hallerinden) olup bu hallerin varlığında ilgili kişiden açık rıza alınmasına gerek yoktur. İşverenin, muhtasar/prim hizmet beyannamesi vermesi, çalışana ait sendikalılık bilgisinin özlük dosyasında tutulması, engelli çalışana ilişkin rapor ve belgelerin işyeri hekimi tarafından işlenmesi, engelli bir kişinin ÖTV istisnasından yararlanabilmesi için sağlık raporlarının işyeri hekimi tarafından işlenmesi, vergi denetimi sırasında çalışanlarına veya müşterilerine ait bilgileri vergi müfettişinin incelemesine sunulması bu kapsamda değerlendirilebilir.

Mali bilgilerin yetkili kamu kurum ve kuruluşları tarafından işlenmesi

Bazı mali bilgilerin işlenmesi tam istisna kapsamında mütalaa edilmektedir. Kanunun 28.1.ç. maddesine göre; “Kişisel verilerin ..... ekonomik güvenliği sağlamaya yönelik olarak kanunla görev ve yetki verilmiş kamu kurum ve kuruluşları tarafından yürütülen önleyici, koruyucu ve istihbari faaliyetler kapsamında işlenmesi” tam istisna kapsamındadır. Suç gelirlerinin aklanması, terörizmin finansmanının önlenmesi ve mali suçların araştırılması konusunda; yetkili birim (örneğin yükümlülerin uyum birimi) tarafından yürütülen faaliyetler kapsamında işlenen veriler bu istisna kapsamındadır. MASAK tarafından ekonomik güvenliği sağlamaya yönelik olmak üzere mali araştırma yapmak, mali istihbarat elde etmek ve üretmek, veri toplamak, şüpheli işlem bildirimleri ve diğer bildirimleri almak, analiz etmek, değerlendirmek, inceleme yapmak ve ilgili kurumlarla paylaşmak suretiyle işlediği veriler “tam istisna” olarak Kanun kapsamı dışında tutulmaktadır.

Bazı mali bilgilerin işlenmesi ise 6698 sayılı Kanun’un 28.2.ç. maddesine göre; kısmi istisna kapsamına alınmıştır: “ç. Kişisel veri işlemenin bütçe, vergi ve mali konulara ilişkin olarak Devletin ekonomik ve mali çıkarlarının korunması için gerekli olması”. Fakat, bu durumda dahi veri işlenmesi Kanunun amacına ve temel ilkelerine uygun ve orantılı olması gerekmektedir.

“Kişisel veri işlemenin kanunun verdiği yetkiye dayanılarak görevli ve yetkili kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarınca, denetleme veya düzenleme görevlerinin yürütülmesi ile disiplin soruşturma veya kovuşturması için gerekli olması” da “kısmi istisna” niteliğindedir. Örneğin, Vergi Denetim Kurulu ve vergi müfettişleri tarafından toplanan ve işlenen veriler kısmi istisna olarak kanun kapsamı dışında tutulmuştur.

Vergi Usul Kanunu (VUK)’nun “148 bilgi verme”, “149 devamlı bilgi verme”, “152/A uluslararası anlaşmalar gereğince bilgi değişimi” maddelerinde Maliye Bakanlığı’na bilgi toplama ve bilgi değişimi yetkileri verilmiş olup bilgi verilmemesi özel usulsüzlük cezasına bağlanmıştır. Ayrıca, 152. maddede toplanacak bilgiler istihbarat arşivlerinde gizli olarak saklanacağı hüküm altına alınmıştır.

Kanunun amacına ve temel ilkelerine uygun ve orantılı olmak kaydıyla verilerin işlenmesi, aktarılması, imha edilmesi ve yurt dışına aktarılması (bilgi değişimi) gerekmektedir. Bu durumda dahi verilerin işlenmesi, silinmesi, yok edilmesi, aktarılması ve yurt dışına aktarılmasına ilişkin kanuni esaslara uyulması gerekmektedir. Bu durumlarda bile kişisel verilerin işlenmesinde aşağıdaki ilkelere uyulması zorunludur:

a) Hukuka ve dürüstlük kurallarına uygun olma,
b) Doğru ve gerektiğinde güncel olma,
c) Belirli, açık ve meşru amaçlar için işlenme,
ç) İşlendikleri amaçla bağlantılı, sınırlı ve ölçülü olma,
d) İlgili mevzuatta öngörülen veya işlendikleri amaç için gerekli olan süre kadar muhafaza edilme.

En önemlisi, veri sorumlusunun Kişisel verilerin hukuka aykırı olarak işlenmesini önlemek, kişisel verilere hukuka aykırı olarak erişilmesini önlemek ve kişisel verilerin muhafazasını sağlamak amacıyla uygun güvenlik düzeyini temin etmeye yönelik gerekli her türlü teknik ve idari tedbirleri almak gibi veri güvenliğine ilişkin yükümlülükleri ve bu yükümlülüklere aykırılıklardan doğan zararları tazmin sorumluluğu devam etmektedir.

Vergi işlemlerinde görev alan kişilerin süresiz sır saklama yükümlülüğü, VUK’un 5. maddesi “vergi mahremiyeti” başlığı altında düzenlenmiştir. Kamu görevlilerince yapılan adlî ve idarî soruşturmalar, tahsilat amacıyla bankalara verilen bilgiler, başka kamu kurum ve kuruluşlarının görevleriyle doğrudan ilgili ve görevlerinin ifası için zorunluluk ve süreklilik arz eden bilgilerin bu kuruluşlara verilmesi gibi hususlar vergi mahremiyetinin ihlaline neden olmayacağı belirtilmiştir.

Vergi Anlaşmaları Kapsamında Uluslararası Bilgi Değişimi

VUK’un “Uluslararası anlaşmalar gereğince bilgi değişimi” başlıklı 152/A maddesine göre; Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlar, usulüne uygun olarak yürürlüğe girmiş uluslararası anlaşmalarda yer alan bilgi değişimi hükümleri çerçevesinde, Maliye Bakanlığınca tespit edilecek usullere göre bu Kanunun 1 inci maddesinde belirlenen şümulle sınırlı olmaksızın bilgi toplayabilir.

6698 sayılı Kanun’un 9 uncu maddesinin son fıkrasında; kişisel verilerin yurtdışına aktarılmasına ilişkin ilgili kanunlarda yer alan hükümlerin saklı olduğu hüküm altına alınmaktadır. Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmaları, Bilgi Değişimi Anlaşmaları, çok taraflı işbirliği ve/veya yardımlaşma anlaşmaları kapsamında mali bilgilerin değişimi söz konusu olmaktadır. Bunun da ilgili uluslararası antlaşma ve 6698 sayılı Kanun’un 9 uncu maddesi son fıkrasına uygun bir şekilde yurt dışına aktarılması yapılabilmektedir.

Örneğin Gelir İdaresi Başkanlığı ile Vergi Denetim Kurulu tarafından yapılacak uluslararası bilgi değişimini düzenleyen Vergi Usul Kanunu’nun 152/A maddesi ile MASAK tarafından yapılacak uluslararası bilgi değişimini de içeren 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 231. maddesi öncelikli olarak uygulanacaktır. Ayrıca, Ülkemizin uluslararası anlaşmalar kapsamında ÇVÖA, FATCA, CRS ve bilgi değişimi anlaşmaları kapsamında yapacağı bilgi değişimleri hem Kanun atfı nedeniyle öncelikle uygulanma hem de Kurul’un yeterli korumanın bulunduğu ülkeler listesini hazırlarken dikkate alacağı unsurlar arasında olacaktır.

Veri Güvenliğine İlişkin Teknik ve İdari Tedbirler

Veri sorumlularının alması gereken teknik ve idari tedbirler konusunda uygulamada açıklık sağlanması ve iyi uygulama örnekleri oluşturması amacıyla Kişisel Verileri Koruma Kurulu tarafından Kişisel Veri Güvenliği Rehberi hazırlanmıştır.

Rehberde; idari tedbirler, “kişisel veri işleme envanteri hazırlanması, kurumsal politikalar (erişim, bilgi güvenliği, kullanım, saklama ve imha vb.), sözleşmeler (veri sorumlusu - veri sorumlusu, veri sorumlusu- veri işleyen arasında ), gizlilik taahhütnameleri, kurum içi periyodik ve/veya rastgele denetimler, risk analizleri, iş sözleşmesi, disiplin yönetmeliği (kanuna uygun hükümler ilave edilmesi), kurumsal iletişim (kriz yönetimi, kurul ve ilgili kişiyi bilgilendirme süreçleri, itibar yönetimi vb.) eğitim ve farkındalık faaliyetleri (bilgi güvenliği ve kanun), VERBİS bildirimi” şeklinde; teknik tedbirler ise “yetki matrisi, yetki kontrol, erişim logları, kullanıcı hesap yönetimi, ağ güvenliği, uygulama güvenliği, şifreleme, sızma testi, saldırı tespit ve önleme sistemleri, log kayıtları, veri maskeleme, veri kaybı önleme yazılımları, yedekleme, güvenlik duvarları, güncel anti-virüs sistemleri, silme, yok etme veya anonim hale getirme, anahtar yönetimi” şeklinde özetlenmiştir.

6698 sayılı Kanuna aykırılık hallerinde veri sorumlusu olan gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişileri hakkında idari para cezaları; kamu kurumu personelleri hakkında disiplin cezaları uygulanabilecektir.

Sonuç

Mali amaçlarla Vergi Usul Kanunu ve Uluslararası Anlaşmalara göre toplanan mali bilgiler için 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanununda istisna düzenlemelerine yer verilmesine rağmen mali bilgilerin kanunun amacına ve temel ilkelerine uygun ve orantılı olarak işlenmesi, saklanması, imha edilmesi ve yurt dışına aktarılması süreçlerinde Maliye Bakanlığı bünyesinde 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu dikkate alınarak veri gizliliği ve güvenliği için her türlü teknik ve idari tedbirin gözden geçirilmesi ve bu düzenlemelerle uyumlu hale getirilmesi gerekmektedir.


Not: Makalenin tam hali Vergi Dünyası dergisinin 2019 yılı Ağustos sayısında yayımlanmıştır.

13 Ağustos 2019 Salı

Sözleşmenin Damga Vergisini Hangi Taraf Öder?

Sözleşmeler Üzerinden Hesaplanan Damga Vergisinde Ödeme Mesuliyetinin Kapsamı

Öncelikle belirtmek gerekir ki tarafları kim olursa olsun düzenlenen her sözleşme Damga vergisi kanununa göre damga vergisine tabi değildir. Damga vergisine tabi tutulacak sözleşme; taraflar açısından bağlayıcı niteliğe sahip, belli bir tutarı ihtiva eden ve hukuki sonuç ortaya çıkarabilecek nitelikteki hususlar dikkate alınarak düzenlenmelidir. Taraflar için hukuki sonuçlar, sözleşmenin imzalandığı tarih itibariyle ortaya çıkacağından dolayı, söz konusu damga vergisi sözleşmenin imzalandığı anda artık hesaplanabilir hale gelmiş olacaktır.


Damga Vergisinin ödenmesi hali kanunda üç farklı şekilde açıklanmıştır:

Basılı Damga Konularak Ödeme

Genelde bireyler ile kamu veya özel kurumlar arasında yapılan sözleşmelerde kullanılan ödeme şeklidir.

Örneğin; elektrik, su, telefon, doğalgaz abone sözleşmelerinde basılı damga konularak, damga vergisi ödenmektedir. Bu ödeme şeklinde damga vergisi peşin olarak ödenir ve verginin peşin tahsil edildiğini gösteren bir damga basılmaktadır.

Makbuz Verilerek Ödeme

Sözleşmeler üzerinde hesaplanacak bir damga vergisinin bulunması halinde bahse konu olan hesaplanarak ödenmesi gereken damga vergisi makbuz karşılığı olarak Damga vergisi beyannamesiyle beyan edilerek ödenmektedir. Bu yöntem aslında beyan esasıdır. Yapılan ödeme karşılığında makbuz tanzim edildiği için bu yönteme “makbuz verilmesi suretiyle ödeme” denmiştir.

İstihkaktan Kesinti Suretiyle Ödeme

Bu yöntem, genel olarak İl özel idareleri ve belediyeler, genel ve özel bütçeli daireler, iktisadi kamu teşekkülleri ve bankaların kullandıkları bir ödeme şeklidir. Anılan kurumlar tarafından yapılan ödemelerde düzenlenen makbuzlara ait hesaplanacak damga vergisinin ödenmesinde kullanılmaktadır. Ödemeyi yapan kamu kurumu veya kanunda sayılan kurum ve kuruluşlar, düzenlenen makbuzun vergisini ödedikleri tutardan keserek ilgili vergi dairesine yatırırlar.

Damga Vergisinin Ödenmesinde Sorumluluk

Damga vergisi kanununa tabi olan ve birden fazla kişi tarafından imzalanan kâğıtların damga vergisinin ödenmesinden, imza edenlerin tamamı müteselsilen sorumludur. Sözleşme üzerinden hesaplanarak ödenecek olan damga vergisi sözleşmeyi imzalayan taraflarca hesaplanarak, ilgili vergi dairesine ödenmesi gerekmektedir. Damga vergisinin hesaplanarak ödenmesinden bu sözleşmeyi imzalayan tarafların hepsi sorumludur.

Makbuz karşılığı ödemede, mükellefiyet sürekli ve süreksiz mükellefiyet olarak iki gruba ayrılmıştır.

Başta anonim şirketler olmak üzere bazı mükellefler sürekli mükellefiyet kapsamına alınmıştır. Bunlar, bir ay içinde düzenlenen kâğıtların damga vergisini izleyen ayın 23. günü akşamına kadar beyan etmek ve 26. günü akşamına kadar ödemek zorundadırlar. Süreksiz mükellefiyet kapsamında olanlar ise düzenledikleri kâğıtlara ilişkin damga vergisini, kâğıdın düzenlendiği tarihi izleyen 15 gün içinde damga vergisi beyannamesiyle beyan ederek aynı süre içinde ödemek zorundadırlar. Sürekli mükellefiyet kapsamına alınan mükelleflerin kanuni süresinde beyan etmesi gereken damga vergisi bulunmaması halinde, damga vergisi beyannamesi verilmesine veya durumun yazı ile bildirilmesine de gerek bulunmamaktadır. Kurumlar vergisi kanununa tabi diğer mükellefler kollektif ve adi komandit şirketler ve serbest meslek erbabı olmak üzere belirtilen diğer mükellefler de isterlerse seçimlik olarak sürekli mükellefiyet kapsamına girebilirler.

Sözleşmelerin üzerinden hesaplanacak damga vergisini taraflarca anlaşılarak taraflardan herhangi birisi tarafından beyan edebilip ödenmesinde hiçbir mani yoktur. Konu ile ilgili olarak 06.10.2015 tarih ve 95 sayılı özelge ile damga vergisi, sözleşme taraflarının mükellefiyet durumlarına göre nasıl ödenebileceği açıklanmıştır.

- Sözleşmenin her iki tarafının da sürekli damga vergisi mükellefiyeti bulunması halinde, taraflardan herhangi biri tarafından sürekli mükellefiyet kapsamında ödenebileceği,
- Sözleşmenin her iki tarafının da sürekli damga vergisi mükellefiyeti bulunmaması halinde, sözleşmeye ait damga vergisi taraflardan herhangi biri tarafından süreksiz mükellefiyet kapsamında beyan edilip ödenebileceği
- Sözleşmenin her iki tarafının da sürekli damga vergisi mükellefiyeti bulunmaması halinde, taraflardan birisinin ihtiyari olarak sürekli damga vergisi mükellefiyeti tesis ettirilir ve sözleşmeye ilişkin damga vergisi bu tarafça beyan edilerek ödenebileceği,

belirtilmiştir.

Yapılan sözleşme damga vergisinin konusuna giriyor ise sözleşmenin tarafları kendi aralarında anlaşarak damga vergisini kim ödeyeceğini belirleyebilirler. Bu tür durumlarda tarafların kendi aralarında verginin ödenmesinden bir tarafın sorumlu tutulmuş olması vergi kanunlarıyla kabul edilen haller müstesna olmak üzere, mükellefiyete veya vergi sorumluluğuna müteallik özel mukaveleler vergi dairelerini bağlamayacaktır.

Yapılan vergi incelemelerinde sözleşmeler üzerinden hesaplanacak ve ödenecek verginin doğru ve tam olarak ödenip ödenmediğine bakılacaktır. Vergi Usul Kanununun 134. maddesinde vergi incelemesinden maksadın, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamak olduğu hüküm altına alınmıştır. Vergi inceleme elemanları damga vergisi yönünden yaptıkları incelemelerde, verginin ödenmesi açısından vergi ve cezanın tamamından müteselsilen sorumlu tutulan imza edenlerden aranmasının yanında tahsil edilmesi gereken damga vergisinin doğruluğunu da tespit etmeye ve sağlamaya çalışacaktır. Vergi incelemelerinde sözleşme üzerinden hesaplanarak ödenmesi gereken damga vergisinin ödenmemesi veya eksik ödendiği tespit edilmesi durumunda, tarafların kendi aralarındaki sözleşmeyle bir taraf sorumlu tutulmuş olsa dahi damga vergisini ödemekle sorumlu tutulan taraftan değil de sözleşmeyi imzalayanların herhangi birisinden cezalarda dahil olmak üzere damga vergisinin aranması yoluna gidilecektir.

Damga vergisinin konusuna giren sözleşmelerde mevzuatla belirlemiş olan sınırlar dahilinde vergi idaresi için önemli olan husus o sözleşmenin damga vergisinin tam ve eksiksiz olarak hesaplanarak ödenmesidir. Bir başka deyişle, mevzu bahis olacak damga vergisinin sözleşme taraflarından hangisinin beyan edip ödediğinin hiçbir önemi yoktur.


4 Ağustos 2019 Pazar

Gayrimaddi Hak Ödemelerinde Aleyhe ve Lehe Oluşan Kur Farklarında Vergi Kesintisi

Yabancı sermayeli şirketlerde faaliyet alanları ve organizasyon yapıları kapsamında bazı özellikli işlemler ve kayıtlar ile karşılaşılabilmektedir. Vergi uygulaması açısından, vergi incelemelerinde de özellikle inceleme konusu olan yurt dışından gelen hizmet faturaları ile gayridmaddi hak niteliğindeki faturalarda vergi kesintisi ve sorumlu sıfatıyla KDV hesaplanması özellikli bir alandır.

Uygulamada bu mahiyetteki faturalar için tahakkuk tarihi itibariyle vergi kesintisi ve sorumlu sıfatıyla KDV hesaplanması gerektiğine dair herhangi bir şüphe bulunmamaktadır. Ancak tahakkuk tarihi ile ödeme tarihi arasında kur farkı oluşması durumunda nasıl bir işlem yapılması gerektiği hususunda farklı yorumlar yapılabilmektedir. Doğal olarak gerek mükellefler gerekse vergi inceleme elemanlarında kur farklarına dair son dönemde yeniden bir ilgi oluşmaya başlamış, işlemler ve kayıtlar farklı bir gözle değerlendirilmeye başlamıştır.




Royalty bedellerinin tahakkuk tarihi ile ödeme tarihi arasında ortaya çıkan aleyhte kur farklarının kurumlar vergisi stopajına tabi olup olmadığı hususunda görüş isteyen mükellefe, Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilen 18.07.2018 tarih ve 64597866-125.30-15854 sayılı özelgede özetle aşağıdaki açıklamalar yapılmıştır:

"Tahakkuk kaydının yapıldığı dönemde TL karşılığı tutar üzerinden tevkifata tabi tutulan gayrimaddi hak bedeli niteliği taşıyan royalty bedelleri için ödeme tarihindeki dövizin TL karşılığı toplam brüt tutarı dikkate alınarak tevkifat yapılması gerektiğinden, gayrimaddi hak bedeline ait daha önce tahakkuk ettirildiği tarihte tevkifata tabi tutulan miktarın fiilen ödendiği tarihteki TL karşılığı arasındaki fark üzerinden ayrıca tevkifat yapılacaktır.

Dolayısıyla, fiili ödeme tarihindeki kur tutarı dikkate alınarak TL karşılığı toplam brüt tutar üzerinden tevkifat hesaplandığında, toplam tevkifat tutarının ödeme tarihindeki döviz karşılığı, ödemelerin gayri safi tutarının %10'unu aşmayacaktır.


Diğer taraftan, vergi kesintisi uygulamasında nakden veya hesaben ödenen veya tahakkuk ettirilen tutarlar dikkate alındığından, verginin tahakkuk ettiği tarihten sonra döviz kurunun düşmesi halinde tahakkuk tarihindeki kur esas alınarak hesaplanan tevkifat tutarının düzeltilmesi veya iadesi söz konusu değildir."


Özelgede açıkça belirtildiği üzere, vergi kesintisi uygulamasında nakden veya hesaben ödenen veya tahakkuk ettirilen tutarlar dikkate alındığından, verginin tahakkuk ettiği tarihten sonra döviz kurunun düşmesi halinde tahakkuk tarihindeki kur esas alınarak hesaplanan tevkifat tutarının düzeltilmesi veya iadesi söz konusu olmayacaktır.

Kurlar yükseldiğinde vergileme yapılıyorken, kurlar düştüğünde ise fazla ve yersiz ödenen verginin iadesi sağlanmalıdır. Nihayetinde esas rakamlar ödeme tarihinde kesinleşmektedir. Vergi kesintisinde hesaben ödeme olduğunda vergileme yapmak ve ayrıca aynı işlemek için ödeme tarihinde ilaveten vergileme yapmak KVK Madde 15,30 ve GVK Madde 94'ün lafzına uygun olabilir ama hakkaniyetli bir uygulama olacaksa, ödeme tarihinde kurların düşmesine bağlı olarak fazla veya yersiz ödenen verginin iadesine ya da mahsubuna da imkan verecek bir yasal düzenlemenin yapılması uygun olacaktır.

Vergi kesintisine ve KDV tevkifatına (S.S. KDV) tabi olan faturaların ödenmesi sırasında döviz kurlarının yükselmesine bağlı olarak mükellef aleyhine kur farkı (kur farkı zararı) oluşması halinde, bu kur farkı, ilk işlem tarihinde (işlemin tahakkuk ettiği, hesaben ödemenin gerçekleştiği tarihte) yapılan vergileme işlemlerine aynen tabi olacaktır. Diğer bir ifadeyle ek vergi kesintisi ve S.S. KDV hesaplanacaktır.

Ödeme tarihinde kurların düşmesine bağlı olarak kur farkı geliri oluşması halinde, özelgede yapılan açıklamaya göre, vergi kesintisi uygulamasında nakden veya hesaben ödenen veya tahakkuk ettirilen tutarlar dikkate alındığından, verginin tahakkuk ettiği tarihten sonra döviz kurunun düşmesi halinde tahakkuk tarihindeki kur esas alınarak hesaplanan tevkifat tutarının düzeltilmesi veya iadesi söz konusu olmayacaktır. Bizce bu hatalı ve haksız bir yaklaşımdır. Mevcut mevzuatın lafzı buna müsait olabilir ancak kurların bu derece yükseldiği, mükelleflerin kur etkisi nedeniyle oldukça sıkıntılı durumlara düştüğü bu zamanlarda ayrıca vergileme yoluyla bir nevi cezalandırılması bizce hakkaniyetsiz bir yaklaşımdır. Kur farklarının yükselmesine bağlı olarak KDV ve vergi kesintisi aranılması külliyen karşı olduğumuzu ifade etmek isteriz. Ancak yasal mevzuat bu yöndedir. En azından yazımıza konu uygulamalarda olduğu gibi, ödeme tarihinde kur farkı geliri oluşması halinde işlem bir bütün olarak ele alınmalı ve ödeme tarihindeki brüt tutar üzerinden toplam vergiler ne kadar hesaplanıyor ise daha önce fazla hesaplanmış olan vergilerin mükellef nakden veya hesaben iadesine dair bir düzenleme yapılması doğru olacaktır.

3 Ağustos 2019 Cumartesi

Birden Fazla İşverenden Ücret Geliri Elde Edenler Ne Yapsın?


Bu aralar udemy.com üzerinden sunum yeteneğimi geliştirmek için bir eğitim alıyorum. Eğitimi veren hocamız, sunum yeteneğini geliştirmenin en iyi yönteminin kendimizi videoya çekerek sunum yapmaktan ve bu videoları izlemekten geçtiğini belirtiyor.

Hal böyle olunca, ben de eğitimden en yüksek verimi alabilmek için bol bol odalara kapanıp video çekip kendi hatalarımı görmeye çalışıyorum. Çektiğim videoları hoca ile paylaşmak için de youtube’a yüklüyorum. Tabi ki hocaya özel gizli bir link ile videoyu paylaşabileceğimi biliyorum ama ben biraz da özgüvenimi geliştirmek için içeriğin linkini herkese açık tutmayı tercih ettim. Ve birden fazla işverenden ücret geliri elde eden personelin ve bu şekilde personel çalıştıran şirketlerin durumunu anlattığım videomu sizlere sundum. Olumlu ve olumsuz yorumlarınız için teşekkür ederken, bu içeriğin ilgili kişilere ve kurumlara faydalı olmasını dilerim.




Starbucks’ın Vergiden Kaçınma Stratejisi

Starbucks Corp. Avrupa, Ortadoğu ve Afrika’ya kavrulmuş kahve çekirdekleri ve benzeri ürünleri satan Starbucks Manufacturing Company adında bir imalat şirketi olarak Hollanda’da kurulmuştur. Starbucks ayrıca İsviçre’de kahve çekirdeklerini dünyanın çeşitli ülkelerinden satın alarak Starbucks Manufacturing’e epey yüksek fiyatlardan satan Starbucks Trade Company ve İngiltere’de kahve ürünlerinin geliştirilmesinde uzmanlaşma sağlamak amacıyla Alki Company adlı şirketi kurmuştur. Alki Company, bahsedilen işlemler nedeniyle Starbucks Manufacturing’den yüksek royalti bedelleri almaktadır.



Hollanda’da vergi yükümlülüğünün minimize edilmesini amaçlayan yukarıdaki işlemler neticesinde, Hollanda’daki Starbucks Manufacturing’in kazancı çok düşük bir seviyeye gerilemiştir. Avrupa Komisyonunca, İsviçre’deki Starbucks Trade’den satın alınan yeşil kahve çekirdeklerinin fiyatlarının piyasadaki emsal fiyatlara kıyasla çok yüksek olduğu ve Starbucks Manufacturing’in şirketlerarası transfer fiyatlandırması müessesesini kazancını Hollanda’dan İsviçre’ye aktarmak için kullandığı iddia edilmiştir.

Ayrıca komisyonca Alki Company tarafından alınan royalti ücretlerinin de benzer kahve ürünlerini geliştirme kuruluşları ile kıyaslandığında orantısız olduğu tespit edilmiştir.

Sonuç olarak Avrupa Komisyonu 2008 yılından beri sürdürdüğü tüm bu işlemleri nedeniyle Starbucks Manufacturing’e 21 Ekim 2015’de 30 milyon €’luk bir vergi cezası uygulamıştır. Bu ihtilaf halen Avrupa Adalet Divanı’nda temyiz aşamasındadır.



Yukarıdaki içerik Vergi Dünyası dergisinin 2019 yılı Temmuz sayısındaki "Çokuluslu Şirketlerin Uluslararası Vergileme Stratejileri" konulu makaleden alınmıştır.